Seyfettin Gürsel
__._,_.___Türban gündemindeki Türkiye ekonomisinde fırsatlar ve tehditler
16.02.2008 | Seyfettin Gürsel | Yorum
ARAÇLAR
yorum yaz
favorilerime ekle
haberi yazdır
arkadaşıma gonder
&
![]()
![]()
![]()
![]()
Geçen hafta sonu Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) ile Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) Antalya'da düzenlediği "Gelecek 10 yılda Türkiye için dış ticaret ve yatırım stratejisi arayışları" konulu konferansa katıldım. 2001 krizinden sonra yapılan reformlar ve başarıyla yürütülen istikrar programı sayesinde gerçekleşen yüksek büyümenin devam etmesi zor görünüyor. Ekonomik etkinliği ve rekabet gücünü artıracak bir strateji kısa süre içinde belirlenip uygulamaya konulamazsa, işlerin sarpa sarma olasılığı bir hayli yüksek.Konferansta ekonomimizin güçlü ve zayıf yönleriyle önündeki fırsatlarla tehditler tartışıldı. Güçlü yönleri TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Serdar Sayan, zayıf yönleri Boğaziçi Üniversitesi'nden Refik Erzan, fırsatları İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Lerzan Özkale sundular. Bana da tehditleri saptamak kaldı. İtiraf edeyim, bu benim tercihimdi.Güçlü yönlerGüçlü yönlerden başlayalım. Serdar Sayan'a göre (deyimler ve vurgular bana ait) Türkiye ekonomisinin en güçlü yönü makroekonomik temellerin sağlamlaşmış olması.- Oldukça düşük bir kamu borcu yükü: 2007 sonu itibariyle net borç oranı yüzde 50'nin altında.- Bağımsız bir Merkez Bankası, dolayısıyla inandırıcılığı yüksek bir enflasyonla mücadele.- Çürük elmalardan temizlenmiş özel bankalar ve görev zararlarını halının altına artık süpürmeyen kamu bankaları.Güçlü yönlerimizin ikinci unsurunu ihracatın yapısında gerçekleşen çok boyutlu değişimler oluşturuyor. 1995-2005 karşılaştırması yaparsak:- Pazar çeşitlenmesinde ilerleme: Bir milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısı 6'dan 16'ya yükselmiş.- Mal çeşitliliğimiz artmış: Bir milyar dolar üstü mal sayısı sıfırdan (0) 10'a yükselmiş. On yılda 199 ürün ihracat sepetinden çıkarken 1004 yeni ürün dahil olmuş.Üçüncü güçlü yönümüz yatırım ortamındaki iyileşme:- 2005 öncesi doğrudan yabancı yatırımların yıllık tutarı 3 milyar doları geçmezken 2005'te 10 milyar, 2006'da da 20 milyar dolar yatırım yapılmış. Bu patlamada Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinin etkili olduğunu hatırlatayım.- Yatırım ortamı bazı komşu ülkelere kıyasla (Romanya, Suriye, Gürcistan gibi) daha iyi ama pek çok ülkenin de gerisinde: Örneğin, Lübnan'ın, Polonya'nın, Macaristan'ın, uzaklardan, Şili'nin, Meksika'nın... Serdar'ın yerinde olsam bu son maddeyi güçlü yönlere dahil etmezdim.FırsatlarKabul etmeliyiz ki en zor görev Lerzan Özkale'ninkiydi. Lerzan bir hayli zorlandığını itiraf etti. Ama doğrusu hayal gücü beni etkiledi. Lerzan'a göre kullanmasını bilirsek önümüzdeki fırsatlar şöyle:- Türkiye on iki yıllık Gümrük Birliği deneyimi sayesinde giderek serbestleşen uluslararası ticaretin rekabet baskısına pek çok ülkeye kıyasla daha hazır.- Avrupa Birliği üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalıyor. Bu anlaşmalar bizim için can sıkıcı. Çünkü mallarını AB üzerinden bize çok düşük gümrükle yollayabiliyorlar. Gümrük Birliği nedeniyle bizim de bu ülkelerle aynı anlaşmaları yapma hakkımız var. Yapabilirsek ihracatımız olumlu etkilenebilir. Özellikle çok büyük iç pazara sahip Çin ve Hindistan önemli. Sanayi mallarımız Çin'e ortalama yüzde 9, Hindistan'a yüzde 16 gümrükle giriyor. Serbest ticaretle birlikte ortalama tarife çok daha düşük olacak.- Türkiye'nin sermaye ihraç edebilecek düzeye gelmesi önemli. Grundig, Godiva gibi dünya markalarının satın alınması, firmalarımızın uluslararasılaşması için farklı bir fırsat yaratıyor.Zayıf yönlerRefik Erzan Türkiye ekonomisinin zayıf yönlerini sunarken makroekonomik üretim fonksiyonundan yola çıktı. Bir ekonomide üretim düzeyi üç temel faktöre bağlıdır: Emek, sermaye ve verimlilik.- Nüfusumuz daha uzun süre artmaya devam edecek, dolayısıyla işgücümüz de. Buna "demografik fırsat penceresi" deniliyor. Ancak Türkiye bu fırsatı şimdiye dek iyi kullanamadı. Çünkü kadınlarını çalıştırmayı başaramadı. Tarım ağırlıklı toplum zamanlarında bu zaaf gözükmüyordu. Çünkü kadınlar tarlada çalışıyordu. Şimdi görülür oldu. Ve kentlerde her 5 kadından sadece biri çalışıyor. Bu geriliğin esas nedeni kadınlarımızı eğitememiş olmamız. Burada iyi eğitimli küçük bir elitten değil, kalabalıklardan söz ediyorum.- Asgari ücretimizin firmaya maliyeti yakın rakiplerimizin çok üzerinde. Romanya, Bulgaristan'a kıyasla iki katı.- Buna karşılık işgücümüzün ortalama eğitim düzeyi yakın rakiplerimizin bir hayli altında. Eğitimde hamle yapmak için de fazla çaba harcamıyoruz. Eğitim harcamalarımız milli gelirimizin yüzde 5-6'sı arasında. Üstelik bu harcamaların etkinliği de tartışmalı. PİSA'nın eğitim kalitesi araştırmalarına göre OECD ülkeleri içinde sondan ikinciyiz. Bizden biraz daha kötü Meksika var. Ama bu ülkede asgari ücretin ortalama ücrete oranı yüzde 20, bizde yüzde 50! (bu rakamlar benden)- Sermaye stokuna gelince. Özel tasarruf oranımız "Asya kaplanları"na kıyasla çok düşük. Onlar gelirlerinin yüzde 35-40'ını tasarruf ediyor, biz yüzde 17-18'ini. Dış tasarruf gelirse yatırm oranımız artıyor ama borcumuz da artıyor. Gelmezse yatırımlar düşüyor. Hızla zenginleşmek istiyoruz. Ama bunun için önce tasarrufları artırmamız gerektiğini bilmezden geliyoruz.- Üçüncü üretim faktörü, toplam faktör verimliliği. Yani emek ve sermayeyi etkin kullanma becerisi. Bunun için teknoloji, yeni mal ve marka geliştirmek, üretimi ve pazarlamayı iyi organize etmek, yasal düzeni etkin çalıştırmak gerekiyor. Bunlar için de hem kamuda hem özelde iyi eğitilmiş insanlar gerekiyor. Eğitim konusuna yukarıda deyindim. Erzan'ın verdiği rakamlara göre Türkiye araştırma-geliştirmeye milli gelirinin yüzde 0,6'sını harcıyor, OECD ortalaması ise yüzde 2,9.- Bir de nispeten gelişmiş bir refah devletimiz var ama bunun gerektirdiği kamu kaynaklarından yoksunuz. Değirmen'in suyunu çok seviyoruz ama nereden geldiği bizi fazla ilgilendirmiyor.TehditlerÖnce bir tanım yapalım: "Tehdit" kavramını, potansiyel tehlikeler/riskler olarak tanımlarsak sanırım hata yapmış olmayız. Biraz daha somutlaştırmak istersek, ekonominin güçlü yanlarını zayıflatacak, zayıf yanlarını da derinleştirecek muhtemel gelişmeleri "tehdit" olarak adlandırabiliriz.Tehditleri iki boyutlu düşünebiliriz:1 - Yerel ve küresel tehditler2 - Orta-uzun-çok uzun vadeli tehditlerYerel tehditlerden Türkiye'nin iç dinamiklerinin oluşturacağı gelişmeleri, küresel tehditlerden de Türkiye'nin dışında ortaya çıkmakla birlikte bizi doğrudan etkileyecek gelişmeleri kastediyorum. Orta vadeyi 2-3 yıl, uzun vadeyi 5-10 yıl, çok uzun vadeyi de 20-30 yıl gibi düşünebiliriz. İki boyutu dikkate alarak tehditleri matris şeklinde gösterebiliriz.Tehditler matrisiOrta vade Uzun vade Çok uzun vadeYerel tehditler* Reform yorgunluğu * Yüksek siyasal gerilim ve istikrarsızlık *Demografik fırsat penceresinin başarısızlıkla kapanması*AB'den kopma * Askeri darbeKüresel tehditler* AB'den dışlanma * Teknolojik yarışta Asya'nın gerisinde kalmak* Bölgesel savaşlarMuhtelif olasılıklarTehditlerin nasıl gerçekleşebileceklerine dair biraz fikir cimnastiği yapalım:Reform yorgunluğu: AKP hükümeti cumhurbaşkanlığı seçiminde uzlaşmaya gitmeyerek türban konusunda da demokrat aydınlardan ve iş âleminden aldığı desteği zayıflatarak enerji kaybına uğradı. Oysa reformların siyasal maliyetleri var. AKP iktidarı bu maliyetleri göğüsleyecek baruta ve manevra alanına sahip olamayabilir.Siyasal istikrarsızlık: Siyasal ajandanın hükümetin ve TBMM'nin mesaisini esir alması sonucunda zaten gecikmiş olan reformların daha da gecikmesi büyümeyi fena halde düşürür. İşsizlik artar. Ekonomik istikrar zorlanır. AKP yerel seçimlerde oy kaybeder. 2011 seçimlerinde de tek parti iktidarı son bulur. Reformist bir koalisyon ortağı (Merkez sağ, sosyal demokrat) temayüz etmediği takdirde 1990'lara benzer bir sürece girilir.AB'den kopma: Demokratik reformların yapılamaması AB'yi yaptırımlara yöneltir. Fransa ve Almanya bunun için zaten fırsat kolluyorlar. Aşırı hassas kamuoyu da AB'den kopuşu teşvik eder. Kürt sorunu çözümsüz kaldığı sürece şiddet ve terör devam eder. Sivil iktidarın üzerinde "kurumsal" baskı eksik olmaz. Demokratik reformlar olanaksızlaşır. AB'den kopma bu yolla da yani dışlanarak da gerçekleşebilir.Askeri darbe: Türkiye'ye özgü siyasal tolerans sınırlarını zorlayan AB süreci ve laikliği yeniden tanımlama çabaları, iktidarla yargıyı karşı karşıya getirir. Sistem bloke olur. Esas Ergenekon faaliyete geçer. Ekonomik bunalım gelişir. TSK da "kaosa" son vermek ve rejimi kurtarmak adına iktidara "geçici olarak" el koyar.Bölgesel savaşlar: AB ile kriz yukarıda betimlenen iç sorunlarla bütünleşerek Kıbrıs'ta ve Ege'de gerginliği artırır. Sıcak çatışma riski düşük de olsa vardır. AB ile kriz çıkmasa bile Kuzey Irak Kürtleri ile çatışma riski, Kürt sorununun vahamet derecesine bağlı olarak küçümsenemez. Irak'taki durum yeni ABD başkanının kim olacağına bağlıdır. Yine yeni başkana, bir ölçüde de İran'ın ne yapacağına bağlı olarak, İran savaşı kaçınılmaz hale gelebilir. Kafkaslar'da çatışma riski ise Rusya-ABD-AB arasındaki uzlaşma(ma)ya bağlı olarak belirlenecektir.Demografik fırsat penceresi: Yeni nüfus tahmini demografik fırsat penceresinin süresini kısaltmış bulunuyor. Büyük ihtimalle Türkiye 2030'larda yaşlanan nüfus sorunlarını hissetmeye başlayacak. Buna hazır duruma gelebilecek miyiz? Emeklilik rejimi bir süre sonra bu yeni perspektife göre daha radikal olarak değiştirilmek zorunda. Kadın katılım oranı yeterince hızlı artırılabilecek mi? Eğitimde hamle şart. Ama yetmez. Kadın katılımının önündeki kültürel engelleri de aşmak gerekiyor. Ersin Kalaycıoğlu ile Binnaz Toprak'ın Açık Toplum Enstitüsü için yaptıkları son araştırma liseye devam etmeyen kızların yarısının ailesi izin vermediği için devam edemediğini söylüyor. Hükümetin ve toplumun bu sorunun bilincinde olduğu çok şüpheli.Teknolojik yarış: Türkiye eğitimde ve Ar-Ge'de hamle yapmaz ise Asya ülkelerinin iyice gerisinde kalacak. Bu durumda rekabet gücünü nasıl koruyacak? Düşük değerli TL ile mi? Düşük ücretlerle mi? Potansiyel büyüme kısıtlandıkça, siyasal istikrarını, AB ile yakınsamayı nasıl sürdürecek?Stratejik yaklaşım ve politika önerileriAB süreci Türkiye ekonomisi için çok önemli. Doğrudan yabancı yatırımların 2005'te patlama yapması tamamen Türkiye'nin müzakere eden ülke statüsü ile ilgili. Bu statü çok yüksek cari açığın sürdürülebilmesinin en önemli faktörü. Dolayısıyla yüksek yatırım ve büyümeyi destekleyen bir etkenden söz ediyoruz. AB perspektifinden yoksun bir Türkiye, düşük tasarrufa dayalı büyüme rejimini sürdüremez. İhracat büyümede mutlaka daha ağırlıklı olmak zorunda. Oysa rekabet gücü zayıflıyor. Enflasyonla mücadele kısıtı düşük reel kura izin vermiyor. Düşük reel ücrete ise demokrasi izin vermiyor. Geriye verimlilik ve üretim maliyetleri kalıyor. Parasal ve parasal olmayan işgücü maliyetleri çok yüksek. Burada önemli marjlar mevcut. Esaslı bir vergi reformuna, kayıtdışılıkla etkili mücadeleye ve işgücü piyasasında esnekliğe şiddetle ihtiyaç var.Türkiye demografik pencere açıkken vakit kaybetmeden işgücüne katılım oranını artırmak zorunda. Aksi takdirde 2030'lu yıllarda büyük toplumsal sorunlarla, dolayısıyla iç ve dış siyasal tehditlerle karşı karşıya kalabilir. Katılım oranlarını artırmak çok yönlü politikalar gerektiriyor. Teknolojik geriliği de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Çin ve Hindistan ile ancak üç kozla baş edebiliriz: Daha iyi eğitilmiş, daha fazla işgücü (yüksek katılım oranı) ve AB ile entegrasyon. Bu üç koz radikal ve cesur reformlar yapılmadan elde edilemez.Bu tehditlere karşı geliştirilecek strateji ve politikaların kavraması gereken ilk halkanın ekonomik ve demokratik reformlar olduğu açık. Reformların siyaseten yapılabilirliği ise siyasal irade ile toplumsal desteğe yakından bağlı. Toplumun ve siyasal seçkinlerin büyük çoğunluğunun Türkiye'nin öncelikleri konusunda asgari bir mutabakata sahip olması gerekiyor. Bu mutabakat nasıl sağlanabilir? Daha pratik bir ifadeyle AKP iktidarı İslamcı duyarlılığa sahip çekirdek tabanının talepleri ile ideolojik saplantısı olmayan laik orta sınıfların, iş dünyasının ve demokrat aydınların taleplerini bağdaştıracak siyasal bir mutabakat üretebilir mi? Bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Ama Türkiye'nin geleceğinin bu mutabakata bağlı olduğunu biliyorum.
Sema Karaoglu, Founder Meltem Birkegren, Director
www.DofA.org
www.wearetheturks.org
Daughters of Atat�rk is proud to promote Turkish Heritage across the globe. Mustafa Kemal Atat�rk shaped the legacy we proudly inherited.
His integrity and dynamism and vision constantly inspires us. We are thankful to him for walking the untrodden path, achieving the unimaginable dream, living the eternal vision. We are the Turks, we are the future of Turkey.
Your email settings: Individual Email|Traditional
Change settings via the Web (Yahoo! ID required)
Change settings via email: Switch delivery to Daily Digest | Switch to Fully Featured
Visit Your Group | Yahoo! Groups Terms of Use | Unsubscribe
Change settings via the Web (Yahoo! ID required)
Change settings via email: Switch delivery to Daily Digest | Switch to Fully Featured
Visit Your Group | Yahoo! Groups Terms of Use | Unsubscribe
__,_._,___
yorum yaz
favorilerime ekle
haberi yazdır
arkadaşıma gonder 
&
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder