27 Şubat 2008 Çarşamba

[Daughters_of_Ataturk] ERMENİ DAVASINDA BİRİNCİ ELDEN TANIK

Okunamıyor ise bakınız...
 
 

T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ANKARA GÖRDÜKLERİM YAŞADIKLARIM I WITNESSED and LIVED THROUGH CE QUE J'AI VU ET VÉCU MOI-MÉME (Erzurum 1917-1918) YARBAY [Lt.Col.] TVERDOHLEBOF Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı YayınlarıANKARA GENELKURMAY BASIMEVİ2007

Yayına Hazırlayan / Editor Dr. Öğ. Alb. Ahmet TETİK Fransızcaya Çeviri /Traduction en Français: Prof.Dr. Sevim SÖNMEZ Rusçadan Çeviri / Translation from Russian: Öğ. Bnb. Ertuğrul BOSTANCI İngilizceye Çeviri / Translation into English: Uzm. Y. Serdar DEMİRTAŞBelge Ayırım / Document Classification Uzm. Nuri BAYRAK Belge Onarım / Document Restoration Türkân YILMAZBelge Çekim / Document Scanning Uzm. Erol SESİGÜRVeri Hazırlama / Data ProcessingNuray ÇALIŞKAN

 

SUNUŞTarihî olayları gerçek yönleriyle ortaya çıkarmak, öğrenmek ve aydınlatmak için uygulanan yöntemlerden birisi de tanıkların şahitliğine başvurmaktır. Doğal olarak olayın birinci derecede görgü tanıklarının ifadeleri çok önemlidir. Birinci Dünya Savaşı'nda, Doğu Cephesi'nde meydana gelen olayların aydınlatılmasında kullanılan başvuru kaynakları da arşiv belgeleridir. Bu cephedeki Ermeni kaynaklı olayların gerçek yönünün ortaya konmasında, birinci derecede tanıkların şahitliklerinin önemi inkâr edilemez. Gnkur. ATASE Başkanlığınca yayımlanan "Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918" adlı belge yayında tanıkların gözlemlerini aktaran belgeler yer almıştır. Doğu Cephesi'nde meydana gelen olayların birinci derecede tanıklarından birisi de Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alay KomutanıYarbay Tverdohlebof'tur. 1917 yılı sonlarında ve 1918 yılının ilk aylarında Erzurum ve Erzincan'daki Ermeni terörüne bizzat tanık olan Rus Yarbay Tverdohlebof'un gördüklerini ve yaşadıklarını aktardığı belgeler de tarihe tanıklık etmek üzere bu kitapta yayımlanmaktadır. Yarbay Tverdohlebof'un Gnkur. ATASE Başkanlığı Arşivinde mevcut olan orijinal Rusça el yazılı belgelerin aslı ile Türkçe, İngilizce, Fransızca çevirileri bir arada kitap olarak kamuoyunun ve bilim dünyasının istifadesine sunulurken, Ermeni terörünün ulaştığı boyutlar tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilmektedir. Ermeni vahşetinin ulaştığı boyutlar, Türklere karşı savaşan ve Ermenilerle iş birliği içinde bulunan Rus yarbayı bile çileden çıkarmaya yetmiştir. Yarbay Tverdohlebof, tüm çabalarına rağmen Ermeni vahşetini önleyemediğini, üzüntü ile günlüğüne not düşmüştür. Şimdi soruyoruz, Ermeni soykırımından bahsedenler, bu belgelere ne diyeceksiniz? Saygılarımızla. Eyüp KAPTAN Korgeneral ATASE Başkanı.

PRESENTATION One of the methods used in learning and enlightening of the historical truths with all their due aspects is the studying of the testimonies of the witnesses. At this point the testimonies of the first hand eye-witnesses become extremely important. The sources of reference used in studying the events that took place on the Eastern Front, during the First World War, are the archive documents. The importance of the testimonies of the eye-witnesses in revealing the true aspects of the Armenian atrocities can never be denied. The document-publication series "Armenian Activities in the Archive Documents 1914-1918," published by the Turkish General Staff Directorate of Military History and Strategic Studies, also includes documents revealing the observations of the first hand witnesses. One of the first-hand witnesses of the events that took place at the Eastern Front happens to be Lieutenant Colonel Tverdohlebov, the Russian Commander of the 2ndArmenian-Russian Fortress Artillery Regiment. Lieutenant Colonel Tverdohlebov's personal documents presented in this book reveal the Armenian terror activities he himself witnessed and lived through. The documents embracing Lieutenant Colonel Tverdohlebov's first hand experiences of Armenian atrocities realized in and around Erzurum and Erzincan, between the last months of 1917 and the first months of 1918, serve as a witness to world history. While Lieutenant Colonel Tverdohlebov's original handwritings, found at the Archives of the Turkish General Staff Directorate of Military History and Strategic Studies, are being submitted to the attention of the world public opinion and to the use of the academia, in Turkish, English, and French languages, together with the originals in Russian, in a single volume, the extend the Armenian terror reached is revealed with all its nakedness. The extend the Armenian atrocities reached was more than enough for a Russian officer to bear, who in fact was fighting against the Turks together with the Armenians. Lieutenant Colonel Tverdohlebov wrote, in his diary, his words of deep grief for not having been able to stop the Armenian violence despite all the power he had. We now would like to inquire: Those of you who talk about the Armenian genocide, what say you to these documents? With all our due respect. Eyüp KAPTAN Lieutenant General Chief of ATASE

 

PRÉSENTATION L'une des méthodes qui se pratiquent afin de découvrir, dévoiler, d'avoir des renseignements et aussi de mettre en évidence les événements historiques avec la vérité sans fard, c'est naturellement très important l'expression écrite des témoins oculaires de ces événements au premier rang. Pendant la Première Guerre Mondiale, les documents d'information ayant été employés pour que soient éclairés les événements qui s'étaient passés au champ de bataille, ce ne sont que ceux de source d'archives. On ne peut jamais nier l'importance des témoignages des témoins oculaires au premier rang afin que l'on mette au jour les sens vrais des événements d'origine arménienne. « Les Phénomènes Arméniennes datées de 1914-1918 avec les documents d'Archives » publiées par la Présidence d'ATASE d'état major Turc se sont composées des observations des témoins oculaires. L'une des principaux témoins des événements passés au champ de bataille d'Orient, c'était Tverdohlebof, colonel d'Artillerie de Forteresse 2 Arménien-Russe à Erzurum. A la fin de l'année 1917 et au début de l'année 1918, le colonel Tverdohlebof, de nationalité Russe, avait transmis tout ce qu'il vit et vécut; dans ce livre-ci tous ces documents où observa Tverdohlebof qui fut lui-même le témoin oculaire faisaient en même temps le témoignage à l'histoire. Les étendues de la terreur arménienne faite au vu et au su de tout le monde furent ainsi franchement comprises en présentant au profit de tous et du monde scientifique comme un livre non seulement des documents écrits d'origine en Russe, colonel Tverdohlebof, qui se trouvaient dans l'archive de Présidence d'ATASE d'état Major Turc mais encore avec leurs traductions en Turc, en Anglais et an Français. La violence arménienne le mit même hors de lui, Tverdohlebof qui fit la guerre contre les Turcs et qui travailla avec les arméniens. C'était dans son journal de vie que le lieutenant-colonel Tverdohlebof avait écrit avec de la peine la violence arménienne qu'il ne put pas prévenir malgré tous ses efforts.Et maintenant nous demandons à ceux qui parlaient déjà des massacres arméniens qu'est-ce que vous direz à propos de ces documents et qu'en pensez-vous ? Avec l'expression de nos considérations distinguées. Eyüp KAPTAN Général de Corps Armée Président d'ATASE

V İÇİNDEKİLER / CONTENTS Gördüklerim Yaşadıklarım ………………………………………………...3 I Witnessed and Lived Through ………………………………………... 45 Ce Que J'ai Vu et Vécu Moi-Même …………………………………….. 91 Belgelerim Tıpkıbasımları / Facsimiles ……………………………….127

GÖRDÜKLERİM YAŞADIKLARIM (Erzurum 1917-1918) YARBAY TVERDOHLEBOV
3Rus devrimi başlangıcından 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum'un Türk birlikleri tarafından alınmasına kadar geçen sürede Ermenilerin Erzurum şehri ve civarındaki yerleşim birimlerinde yaşayan Türklerle ilişkileri hakkındaki notlar. Bu notlar "2 nci Erzurum Kale Topçu Alayındaki durumun notlarına" ilavedir. Ayrıca bireysel doküman olarak da hizmet verecek şekilde hazırlanmıştır.

 

Avrupa ve Rusya kamuoyunca da bilinen, şu anda devam eden savaşa kadarki eski Türk-Ermeni düşmanlığı meselesi, muhtemelen şimdiki göründüğü yerden çok farklı bir yerdedir. Ermenilerin Türklere karşı nefretleri eskiden beri bilinmektedir. Ermeniler daima kendilerinin mazlum ve ezilen bir millet olduklarınıiddia etmişlerdir. Her zaman kendilerini hiç suçları yokken sürgün edilmiş, dinleri ve kültürlerinden dolayı ağır işkencelere maruz kalmışbir millet olarak sunmayı başarmışlardır. Ermenilerle aynı ortamlarda birlikte yaşamış ve ilişki kurmuşolan Ruslar, onların medeniyet seviyeleri ve yetenekleri hakkında tamamen farklı düşüncelere sahiptirler. Ermenileri oldukça yeteneksiz, asalak, açgözlü, ancak başka bir milletin sırtından geçinebilen bir millet saymak mümkündür. Sıradan Rus halkının yargısı daha basittir. Rus askerlerinden pek çok kez şu cümleyi işitmişimdir. – "Ermeniler iyi insanlar, Türkler bunları biraz kesmişler, ama iyi kesememişler; topunu kesmeleri lazımmış." Rus askeri birliklerindeki Ermeni askerler, en aşağılık, en adi sınıftan sayılmışlardır. Bunlar, her zaman geri hizmetlerde görev yapmak için gayret göstermişler, cepheden kaçınmışlardır. Ermeni askerler arasında, savaşın başlarında yaygın şekildeki kitlesel firar ve savaştan kaçmak için çok fazla miktarda kendi kendini yaralama olayları bu düşünceyi doğrulamaya yeterlidir. Türk birlikleri Erzurum'a girinceye kadar geçen son iki ayda gördüklerim ve duydukların Ermenilerle ilgili her türlü tahmin ve tasavvur sınırlarını fazlasıyla aşmıştır. Erzurum'un 1916 yılında Rus birlikleri tarafından alınmasından sonra Ermenilerin ve askeri bir birlikte bulunmayan Ermenilerin, şehre ve civarına girmelerine müsaade edilmemiştir. Düşünülerek yapılan bu düzenleme, Erzurum'un, 1 nci Kolordu Komutanı General Kalkin'in emir-komutasında bulunduğu süre zarfında uygulanmıştır. İhtilalden sonra tüm engeller kalkınca, Ermeniler, Erzurum ve çevresine geniş dalgalar hâlinde saldırmışlardır. Saldırılarla eş zamanlı olarak istilacıların şehirde ve köylerde ailelere yönelik bireysel yağmalamaları da başlamıştır. Rus birliklerinin ve Rusların varlığı, Ermenilere, cinayet işleme imkânı tanımıyordu. Katliam ve yağma, gizlice ve ihtiyatlı bir şekilde yapılıyordu. 1917 yılı ilkbaharında çoğunluğu Ermeni askerlerinden oluşan Erzurum İhtilal İcra Komitesi, halkın elindeki silahları bulup el koymak maksadıyla Erzurum'da geniş kapsamlı bir arama faaliyeti düzenlemişti. Arama faaliyetleri düzenli bir şekilde organize edilemeyince aramalar, gemi azıya almış asker yığınının halkı yağmalamasına dönüşmüştü. Ermeni askerleri muharebede zulmetmeye ve işkence yapmaya özellikle çaba sarf etmişlerdir. Bir gün atla Erzurum'da dolaşırken, bir sokakta yaklaşık 70 yaşlarında hayli yaşlı iki ihtiyarı bir yere götürmekte olan bir asker grubuna rastladım. Askerlerin başında, elinde demir çubuk tutan Ermeni bir asker vardı. Yollar derin çukurlar ve çamurla kaplıydı. Ağırlıklı olarak Ermeni askerlerden oluşan kalabalık, bu zavallıihtiyarları yol boyunca sokağın bir tarafından diğer tarafına çamurların içerisinde yaka paça sürüklüyordu. İhtiyarlar çamura batıyorlar, tekrar ayağa kalkıyorlar, onları tekrar sürüklüyorlar ve eziyet ediyorlardı. İhtiyarlara sahip çıkmak için, bu insanlara insanca muamele etmeleri konusunda kalabalığı ikna etmeye çalıştım. Elinde demir sopa olan asker öfkeyle üzerime yürüdü ve avaz avaz bağırmaya başladı; "Siz onlara arka çıkıyorsunuz öyle mi? Onlar bizi kesiyor, sizse onlara arka çıkıyorsunuz." dedi. Kalabalık da üzerime yürümeye başladı. O sıralarda Rus askerlerinin disiplini o derece bozulmuştu ki, kendi subaylarını döver hatta öldürür hâle gelmişlerdi. Durum kötüleşmişti.

Bir subay komutasındaki devriye kolunun gözükmesiyle durum birden değişti. Ermeni askerler, bir anda ortadan kayboldular. Rus askerleri de ihtiyarları herhangi bir şey yapmadan beraberlerinde götürdüler. Rus ordusunun cepheden çekilmeye başlamasıyla birlikte, cephe gerisinden keyfi olarak ayrılan başka milletlere mensup askerlerden oluşan birlikler gelmeden önce, cephede kalan Ermenilerin, Türklere yönelik katliam yapmaları tehlikesi ortaya çıkmıştı. Ermeni aydınları böyle bir şeye asla müsaade edilmeyeceğine dair teminat veriyorlardı, Herkesi, Ermeniler ve Türkler arasında iyi komşuluk ilişkileri tesis edilmesine yönelik tedbirler alındığına inandırmaya çalışıyorlardı. Gerçekten de başlangıçta bunun böyle olacağı düşünülebilirdi. İhtilal sonrasında Rus askerlerinin koğuş ve depo olarak kullandıklarıcamiler temizlenmiş ve işgaline son verilmişti. Türklerden ve Ermenilerden karma bir polis teşkilatı oluşturulmuştu. Ermeniler, katiller ve yağmacılar için divan-ı harp kurulmasını ve ölüm cezasının yürürlüğe konulmasını yüksek sesle talep ediyorlardı. Tüm bunların sadece hile ve aldatmadan ibaret olduğu ortaya çıkmıştı. Polis teşkilatına dahil olan Türkler, bu işten çok kısa sürede ayrıldılar. Zira gece devriyelerine giden Türk polislerin akıbetlerinden bilgi alınmamaya başlamıştı. Hatta çalıştırılmak için şehir dışına götürülen Türklerden de haber alınamaz olmuştu. En sonunda teşkil edilmesi başarılan divan-ı harp, kendilerini de idam ederler korkusuyla, kimseyi yargılamıyor ve idam etmiyordu. Tek tük olan yağma, katliam ve soygunlar çoğalmaya başladı. Eski takvime göre Ocak ayının sonunda yani Şubat ayının başında, şehrin ileri gelen Türk sakinlerinden Hacı Bekir Efendi, geceleyin yağmacı Ermeni askerleri tarafından kendi evinde öldürüldü. Bunun üzerine Ordu KomutanıGeneral Odişelidze1, askeri birlik komutanlarına katilin üç gün içinde bulunmasını emretti. Ordu komutanı sert ifadelerle; Ermeni askeri birlik komutanlarınıaskerlerin ve genel anlamda Ermenilerin rezaletlerinden dolayı kınadı. Ermeniler tarafından sivil halka uygulanan yağma ve şiddet sebebiyle gücendiğini söyledi. Yol temizleme bahanesiyle Türklerin çalıştırılmaya götürülmesine ve bu insanların pek çoğunun geri getirilmemesine duyduğu öfkeyi belirtti. Ermenilerin, eğer zapt edilen Ermenistan topraklarının gerçek sahipleriyseler, o zaman Ermeni halkının onurunu düşünerek, bir millet olarak kanun çerçevesinde davranmalarını ve 1Rus Kafkas Ordusu Komutanı olup, Gürcü Asıllıdır. 

Ayak takımı tarafından yapılan barbarlık ve vahşete izin verilmemesini ifade etti. Aydın kesimin bunu yapmakla yükümlü olduğuna işaret etti. Ermenilerin bu toprakların sahibi olup olmayacağının, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından uluslararası kongrenin bu toprakları verip vermeyeceğinin bilinmediği bu dönemde, onların daha ziyade hukuk kuralları çerçevesinde davranmalarını ve vahşete izin vermemelerini anlattı. Ermeni birlik komutanları, askeri birlik temsilcileri, oldukça hassasiyet göstererek bütün halkın onurunun Ermeni ayak takımından az sayıdaki uğursuzun yaptıklarıyla ilişkilendirilemeyeceğini, bu ayak takımının Türklerden eski zorbalıklarının intikamınıalmaya çalıştıklarını, fakat aydın kesimin tüm gücüyle buna müsaade etmemeye gayret gösterdiğini içeren itirazlarını dile getirdiler. En sonunda kendileri de, Ermeniler arasında, başıboş Ermenilerin kanun dışı hareketleriyle kararlı ve kapsamlı mücadele yöntemlerini uygulamaya geçirme kararlarını dile getirdiler. Bundan bir süre sonra Ermenilerin Türklere yaptıkları Erzincan katliamına dair haberler geldi. Bu vahşetin ayrıntılarını ordu komutanım General Odişelidze'den öğrendim. Bu olay şöyle gerçekleşmiş. Katliam bir doktor ve müteahhit tarafından organize edilmiş. Yani her hâlükârda ayak takımından birisi tarafından yönetilmemiş. Bu katliamı düzenleyenlerin soyadlarını tam olarak hatırlayamadığımdan onların isimlerini yazamıyorum. 800'den fazla silahsız sivil öldürülmüş. Öldürülenler kendilerini korumak için karşı koyarlarken yalnızca bir Ermeni ölmüş. İnsanları koyun gibi kesmişler. Tutsak edip ölüme mahkum ettikleri insanlara kendi elleriyle büyük çukurlar açtırmışlar. Bu çukurların başına insanlarıgruplar hâlinde götürmüşler ve hayvan boğazlar gibi kestikten sonra çukurlara doldurmuşlar. Çukur başındaki bir Ermeni arsız arsız çukurdaki cesetleri sayarak "Burası 80 kişi mi oldu? Bir on kişi daha alır! Bir on daha kes!" deyince, on kişi daha kesip çukura atmışlar ve üstünü toprakla kapatmışlar. Bu Ermeni müteahhit, sırf eğlence olsun diye bir binadan Türklerin teker teker çıkmalarını emretmiş. Dışarı çıkanların kafalarınıkeserek, böylece yaklaşık 80 kadar insanı katletmiş. Erzincan katliamından sonra iyi silahlanmış kaçak Ermeniler ve Ermeni birlikleri Erzurum'a doğru geri çekilmeye başlamışlar. Onlarla birlikte lojistik destek hatlarında, hattı kürtlerin saldırılarından korumak için görevlendirilen Rus topçu subaylarının da toplarıyla birlikte geri çekilmesi gerekmiş.

Bu hatlardan birinde, muharebeye sokmak üzere birlik tutmak ihtiyacı doğmuş. Bundan hoşnut olmayan ve orada durmak istemeyen Ermeni askerler, bir evi geceleyin, içindeki subaylarla birlikte ateşe vermişler. Subaylar canlarını zor kurtarmışlar. Pek çoğunun tüm sefer teçhizatı kül olmuş. Erzincan'dan Erzurum'a ricat eden Ermeni sürüsü, yollarının üzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katletmişlerdi. Lojistik destek hatlarından çekilen, muharebe teçhizatına dahil toplar üstü kapalı at arabalarında naklediliyordu. At arabalarını, işlerini itina ile yapan kiralık, sivil, silahsız kürtler idare ediyorlardı. Erzurum'a yaklaştıkça Ermeni kaçaklar ve askerler mola yerlerinde bu kürtleri öldürmeye başladılar. Bu işi her seferinde subayların avludan evlere girdikleri zamanı kollayarak gerçekleştirdiler. Subaylar gürültüleri duyup koşarak dışarı çıktıklarında, kürtleri korumak için müdahale edince, silahlı kalabalık onların üzerine yürümüş ve onları da aynışekilde tepelemekle tehdit etmişti. Katliamlar hayvanî bir vahşetle yapılıyordu. Örneğin Teğmen Mzivani Erzurum Garnizonu topçu subayları toplantısında, şöyle bir olaya tanık olduğunu anlatmıştı: Ağır yaralı ve yerde can çekişmekte olan bir kürde bir Ermeni askeri koşarak yaklaşmış ve ağzına bir sopa sokmaya çalışmış. Dişleri sıkılı vaziyette ölmek üzere olan adamın ağzına sopayı sokamayınca üstündeki elbiseleri çıkarmış. Ermeni, ölmekte olan adamın çıplak karnına çizmesinin demir ökçeli topuklarıyla vurmaya başlamış. Ilıca'da2kaçmayı başaramayanların tamamı katledilmişti. Ordu Komutanı [Odişelidze], boyunları kör bıçaklarla lime lime kesilmişçocuk cesetleri bulunduğunu söylüyordu. Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca'ya giden Yarbay Gryaznov 26 Şubatta döndüğünde, bana, orada şöyle bir tabloyla karşılaştığınıanlatmıştı: "Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni, mutlaka gördüğü cesede tükürüyor ve küfrediyordu. Yaklaşık olarak 12-15 sajen kare (yaklaşık 55-70 metre kare) alandaki bir cami avlusunda 1.5 m yüksekliğinde, öldürülmüş Türk - ihtiyar, erkek, kadın ve çocuk- cesetleriyle dolup taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel organlarına tüfek fişeği sokulmuştu." Yarbay Gryaznov, müfrezede bulunan iki Ermeni kursiyer kızıcamiye çağırmış. Bu kızlar, müfrezede telefoncu olarak çalışıyorlarmış. 2Erzurum ili, Ilıca ilçe merkezi.

Onlara Ermenilerin neler yaptıklarına iyice bakmalarını söylemiş. Bu kızların neşeyle kahkahalar atmaya başlamaları, Yarbay Gryaznov'un çok garibine gitmiş. Yarbay hiddetle öfkesini ve bununla birlikte duyduğu infiali onlara ifade etmiş. Ermenilerin muhtemelen insan soyunun en aşağılık, en vahşi ırkı olduğunu, hepsinin, hatta yüksek eğitim görmüşkadınlarının, kızlarının bile yaşlı, muharip, ölüm dahil çok şey görmüşgeçirmiş bir subayın kanını donduracak bir görüntü karşısında, neşeyle nasıl gülebildiklerini söylemiş. Ermeni kızlar, sinirlerinin gevşemesinden dolayı güldüklerini söylemişler. Böyle bir izaha yarbay ikna olmamış. Ermenilerin Alaca'da3yaptıkları vahşeti, Alaca Lojistik Destek Komutanlığı müteahhidi, 27 Şubatta gördüğü manzarayı bana şöyle anlattı. Ermeniler canlı bir Türk kadınını duvarın önünde çarmıha germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üstüne çivilemişler. Erzurum'da ilk büyük çaplı katliam girişimi 7 Şubatta başladı. Şimdi söylendiğine göre, topçu alayının askerleri 270 kadar Türk'ü sokaklardan zorla toplamışlar. Bunları gasp etmişler ve niyetlerini açıkça belli ederek kışla içerisindeki banyoya kilitlemişler. Ben kararlıtutumumla 100 kadarını kurtardım. Şimdi öğrendiğime göre, bu zulmün bana bildirildiğini ve kışlaya gelmekte olduğumu öğrenince, diğerlerini de ben gelmeden önce salmışlar. Kurtulanların şahitliklerine göre, bu münasebetsizliğe piyade birliğinden geçici görevle topçu alayında görevlendirilen Ermeni Yedeksubay Karagadayev elebaşılık etmiş. Onun bu olaydaki rolünü bugüne kadar hâlâ çözebilmişdeğilim. O gün şehrin farklı bölgelerindeki sokaklarda birkaç Türk öldürülmüştü. 12 Şubat günü istasyonda silahlı Ermeni grupları 10'dan fazla silahsız sivil Müslümanı kurşuna dizmişti. Bu grup, Müslümanlarıkurtarmak isteyen subayları da ölümle tehdit etmişti. Bu sıralarda Tafta müstahkem mevkisinde sebepsiz yere bir Türk'ü öldüren bir Ermeni, benim emrim üzerine tutuklanmış ve hapse atılmıştı. Bu sıralarda Kafkasya Ordusu Başkomutanı tarafından Erzurum'da devrimden önceki duruma uygun olarak, ölüm cezasıuygulama yetkisi de bulunan bir Divan-ı Harp kurulmasına müsaade edilmişti. 3Erzurum ili, Ilıca ilçesine bağlı köy.

 

Ermeni subaylardan biri tutukluya onu asacaklarını söylediğinde Ermeni, gücenmiş bir edayla itiraz etmiş, "Bir Türk için bir Ermeni'nin asıldığı nerede görülmüş?" diye bağırmış. Erzurum'da, Ermeniler, Türk çarşılarını yakmaya başladılar. 17 Şubatta Topçu Alayının muharip unsurlarından birinin konuşlandığıTepeköy'de4tüm Müslümanların kimliği belirsiz kişiler tarafından cinsiyet ve yaş ayrımı yapılmaksızın bütünüyle katledildiğini öğrendim. Aynı gün Erzurum'a gelen Antranik'e5, bu olay hakkında bilgi verdim. Suçluların bulunması emri verdi. Ne sonuç alındığını şu ana kadar bilmiyorum. Antranik, Rus topçu subay grubuna, asayişi ve hukuk düzenini tesis edeceğine dair söz vermişti. Fakat onun sözleri, gerek kendisinin, gerekse Doktor Zavriyev'in, Güney Kafkasya Hükûmeti tarafından bu amaçla gönderilmiş olmalarına rağmen, vaatten öteye gitmemişti. Şehirdeki kargaşa dinmişti. Tüm sakinlerinin ortadan kaybolduğu civar köylerde sakin bir hava vardı. Ilıca yakınlarında muharebelerin meydana geldiği günlerde, şehir genelinde, hararetli bir şekilde Ermeniler Müslüman halkı tutuklanmaya başladılar. Tutuklamalar, 25-26 Şubatta dikkat çekici seviyedeydi. 4Erzurum ili, Merkez ilçesine bağlı köy. 5Antranik Ozanyan, 1865'te Şebinkarahisar'da doğdu. Burada 1885 yılında kurulan ihtilâl hareketine ilk katılanlardandır. Daha sonra İstanbul'a giderek Hınçaklarla temasa geçti ve bir Türk polis şefini öldürerek Batum'a kaçtı. 16 Mayıs 1895'te 40 silahlı adamıyla birlikte Sasun'a geçerek, Ermeni Serop'un çetesine katıldı ve 1899 yılında Serop ölünce yerine geçti. Sasun çevresinde iki yıl içerisinde birçok Müslümanıkatletti. Hatta Ermeni köylerine girerek Ermenilere çeşitli işkenceler yaptı. Ruslar Antranik'e silah ve mühimmat yardımında bulundular. 1906 yılında Bulgaristan'a gitti,Balkan Harbi'nde, çetesiyle Edirne, Keşan, Malkara ve Tekirdağ'da Müslümanlarıkatletti. Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermeniler, Kafkasya'daki gönüllü alaylarıyla Rus ordusunun öncü kuvvetleri olarak harekete geçtiklerinde Selmas ve çevresindeki Ermeniler, Antranik komutasında Ruslarla birlikte savaştılar. Antranik, 2 Mart 1918'de Rus generali üniformasıyla Erzurum'a gelerek Erzurum Merkez Komutanlığı görevini Albay Morel'den devraldı. Burada büyük tahribat ve katliam yaptıktan sonra Kafkasya'ya kaçtı. Karabağ, Zengezur ve çevresinde, Ermenileri Türklere karşıteşkilâtlandırdı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra çetesini dağıtarak 15 Mayıs 1919'da Paris'e gitti. Londra, Paris ve New York'ta dolaşarak Türk topraklarında büyük Ermenistan'ın kurulması için destek aradı. Yaptığı katliamları Türklerin üzerine atarak, Türklerin Ermenileri katlettiği propagandası yaptı. Antranik 1927 yılında Amerika'da öldü. Bu tarihe kadar çiftçilikle uğraştı. Sovyetler Birliği cenazesini Erivan'a kabul etmedi ve Paris'e gömüldü. Haluk Selvi; "Anadolu'dan Kafkasya'ya Bir Ermeni Çete Reisi: Antranik Ozanyan" Sekizinci Askerî Tarih Semineri Bildirileri, XIX.ve XX. Yüzyıllarda Türkiye ve Kafkaslar, C.I, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2003. s. 459-473.

 

1126 Şubatı 27 Şubata bağlayan gece Ermeniler, Rus subaylarınıaldatıp Erzurum'da katliam ve insanlık kıyımı yaptılar. Türk birliklerinden kaçtılar. Erzurum'da o gece öldürülen Müslümanların sayısı 3.000'e yakındı. Daha açık konuşmak gerekirse, katliam tesadüfen değil, önceden yapılan hazırlıklar ve tutuklamalarla, organize bir şekilde gerçekleştirilmişti. Zaman zaten çok azdı, o kadar az sayıda güçleri vardı ki, arazide sadece 2 topla üzerlerine gelen 1.500 kişilik düşman kuvvetinin karşısında bile tutunamamışlar, çok sayıda kayıp vermişlerdi. Katliamı engelleme imkânı bütünüyle Ermeni aydınlarının elindeydi. Bu katliam yaşandıysa, bundan sadece ayak takımı sorumlu değildi. Son zamanlarda gözlemleme imkânı bulduğum kadarıyla, kitle hâlindeki sıradan Ermeniler, kendi aydınlarının, özellikle de içlerinden bazılarının emirlerine harfiyen riayet ediyorlardı. Subay kadrosunun büyük çoğunluğunun Ruslardan, asker kadrosunun tamamına yakınının Ermenilerden oluştuğu benim alayımda, onların açıkça haydutluk faaliyetlerini önlemek maksadıyla, münasebetsizlikleriyle en başından itibaren açık ve kararlı bir şekilde mücadele edecek hiçbir gerçek gücümüzün olmadığını söylemem yeterli olur herhâlde. Hatta katliam gecesi, alayın araçlarının tekerlerinin bulunduğu avluda sadece bir subay nöbetçiyken bile kiralık seyis kürtlerden hiç birisi öldürülmemiştir. Maiyetimdeki subaylar bana bu şekilde rapor vermişlerdi. Kürtler orada silahsız olarak bulunuyorlardı. Onların birkaç adım ötesinde ise silahlı Ermeni askerleri vardı ve yaklaşık 40 kişiydiler. İstisnasız bütün Ermeni aydınlarının suçlu olduğunu söylemek istemiyorum ve yapamam da. Hayır. Böyle bir politika uygulamanın yanlış olduğuna, bunların alçaklık olduğuna inanan bilinçli insanlar da gördüm. Bu kişiler, kendi halkının hayvanca içgüdülerine isyan etmişhatta karşı koymuşlardı, fakat Ermeniler arasında bu tür insanların sayısı nispeten azdı. Onlar da neredeyse hain ilan ediliyorlar ve Ermeni davasına ihanet etmiş sayılıyorlardı. Geriye kalanlar ise ya kendilerini insanların huzurunda doğrunun ve iyiliğin savaşçısıymışgibi göstererip içlerindeki kurt melezliğini ne pahasına olursa olsun gizleyerek riyakarlık maskesi takıyorlar, kendilerini bu konuyla alakalısayıyorlar, en nihayetinde Rusların serzenişlerine karşılık, açıkça; "Siz Rus'sunuz ve hiçbir zaman Ermeni halkının ruhunu anlayamazsınız." diyorlardı. Bu kişiler, ruh asaletinin tertemiz bir pırlanta gibi olduğunu, hangi çerçevede bulunursa bulunsun pırlanta olarak kalacağınıanlamak istemiyorlar ve anlamayı da beceremiyorlardı. Rusların, Türklerin katlinden dolayı yaptığı serzenişlere ve infiale karşılık; "Bizzat Türklerin, Ermenileri karalamak için, bunlarıyapmadıkları ne malum? Bu bir provokasyon olmasın?" cevabını veren bir başka grup daha vardı. Olaylar, bizzat Ermeni halkına ve onun aydın kesimine ne tür unsurların ve ne tür içgüdülerin galip geldiğini göstermiştir. Hiç kimse olup biteni olmamış gibi sayamaz. Ermeniler rüzgâr ektiler, fakat rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini unuttular. Erzurum ve Deve Boynu müstahkem Mevzii Topçu Başkan Vekili ve Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alayı Komutanı, Harp Esiri Yarbay Tverdohlebov16/29 Nisan 1918 Erzurum,Erzurum 2 nci Kale Topçu Alayının teşkil edildiği günden, Erzurum'un 12 Mart 1918 tarihinde Türk birlikleri tarafından alınmasına kadar geçen süredeki durumu anlatan notlar.

 

141917 yılının Aralık ayının ortalarında Kafkasya Rus Ordusu, Ordu Komutanının ve Başkomutanın izni olmaksızın kendiliğinden cepheden çekildi. Orduyla beraber Erzurum Kale Topçu Alayı da gitti. Erzurum topçusundan bir tek Erzurum ve Deveboynu6Müstahkem Mevki topçu karargâh idare subayları ve çekilen alaydan yaklaşık 40 kadar subay kalmıştı. Bu subaylar, Rus askerleri tarafından terk edilen toplarının başında vazife icabı kalmışlardı. Diğer subaylar gitmişlerdi. Müstahkem mevkideki topların sayısı 400'den fazlaydı. Toplarıbölgeden çekecek kuvvet yoktu. Toplar, öylece mevzide kalmışlardı. Subaylar, vazifelerine duydukları vicdani görev bilinciyle toplarının başında kalmışlardı. Ordu Komutanının ne zaman ayrılacaklarına veya yeni askerler gönderileceğine dair bir emrini beklemeye başlamışlardı. Birinci alayın gitmesiyle beraber, eş zamanlı olarak onun yerine, kalan subaylardan 2 nci Erzurum Kale Topçu Alayı teşkil edildi. Ordunun cepheden çekilmesiyle birlikte, Erzurum'da devrim yoluyla kendilerini "Ermeni Askeri Birliği" diye adlandıran bir Ermeni birliği oluşturuldu. Bu birlikten, o sıralarda, Ordu Komutanına yeni topçu 6Erzurum ovası ile Pasinler ovası arasında bulunan mevkidir.

Alayı emrine vermek üzere tamamı acemi, yaklaşık 400 Ermeni gönderildi. Gönderilenlerin bir kısmı hemen kaçtı. Geriye kalanlar ise nöbet ve batarya mevzilerinin korunmasına ancak yetiyorlardı. Ordunun cepheden çekilmesinden bir süre önce, özellikle de Kuzey Kafkasya'da7iç savaş başladığında, kendini Güney Kafkasya'da8Güney Kafkasya Komiserliği9diye adlandıran geçici bir hükûmet kurulmuştu. Güney Kafkasya Komiserliği, bağımsız bir hükûmet olmadıklarını, bilakis sadece düzen tesis edilinceye kadar merkezi Rus iktidarını geçici olarak değiştirdiklerini, Güney Kafkasya'nın Rusya'nın bir parçası olarak kalmaya devam edeceğini ilan etti. Komiserlik 18 Aralık 1917 tarihli kararname ile çekilen ordunun yerine yeni bir ordunun tesis edileceğini; tesis temelinin milliyete dayandırılacağını; Rus, Gürcü, Ermeni, Müslüman Kolorduları ve Rum, Asuri, Oset vb. gibi diğer küçük milliyetlerden de küçük birlikler oluşturulması gerektiği ilan etti. Erzurum ve Deveboynu Müstahkem Mevkileri topçusunun hangi milliyetlerden oluşacağı meselesi açıklığa kavuşturuluncaya kadar topçular karma bir hâlde kaldı. Komuta heyeti tamamen Ruslardan, askerler ise Ermenilerden oluşuyordu. Topçu alay komutanı ve ana subay kadrosu Rus'tu ve bu sebeple hiç kimse bu topçu birliklerini Ermeni birlikleri olarak kabul edemezdi. Bu topçu birliklerinin Ermeni olduğuna dair hiç kimse emir vermemiştir. Bu birlikler, eski Rus isimlerini taşımaya devam etmişlerdir. Biz hepimiz, Rus topçu birliklerindeki bu birliklerde hizmet ettik. Rus hazinesinden maaşımızıaldık, Rus Ordu Komutanının, Başkomutanının emrinde çalıştık. Alay bünyesinde Ermeni kilisesi değil, Rus kilisesi ve Rus din adamı vardı. Rus Ordusunun çekilmesinin üzerinden henüz iki ay geçmişti. İkmal askerleri gelmiyordu. Diğer milliyetlere mensup birlikler de Erzurum'a gelmemişlerdi. Alayda disiplin tesis edilemiyordu. Askerler firar etmeye devam ediyorlar, sivil halkı yağmalıyorlar, artık subaylarıtehdit ediyor ve açıktan açığa itaatsizlik gösteriyorlardı. 7Kafkas Dağlarının kuzeyindeki bölge Kuzey Kafkasya olarak adlandırılmaktadır. 8Kafkas Dağlarının güneyindeki bölge Güney Kafkasya olarak adlandırılmaktadır. 9Rus ihtilalinden sonra 11 Ekim 1917'de Tiflis'te Kafkas ötesinde bulunan bütün partiler, örgütler, asker komiteleri ve ordu komutanlarının da katıldığı bir toplantıyapılarak geçici bir hükûmet kurulması kararından sonra, Gürcü, Azeri ve Ermenilerin de katılımıyla federatif bir yapı olan Güney Kafkasya Komiserliği oluşturulmuştur. İzzet ÖZTOPRAK. "Maverayı Kafkas Hükûmeti". Sekizinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri I. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2003, s. 127.

Erzurum Garnizon Komutanlığına Albay Torkom atanmıştı. İşittiğim kadarıyla bir Bulgar Ermenisiydi. Ocak ayının ortalarında, Ermeni piyade birliklerinden birkaç er geceleyin Erzurum'un önde gelenlerinden ve herkes tarafından saygıgösterilen birinin evini yağmalayarak bu kişiyi öldürdüler. Öldürülen Türk'ün soyadını hatırlamıyorum. Ordu Komutanı General Odişelidze makamında bütün müstakil birlik komutanlarını topladı ve sert bir şekilde katillerin üç gün içerisinde bulunmasını emretti. Bu arada Ermeni subaylara, Ermeni askerlerin bu tür davranışlarının, tüm Ermeni halkını zan altında bıraktığını ve Ermeni halkının onurunun suçluların bulunmasınıistediğini söyledi. Bunun yanısıra Ermeni askerlerin şehirde yarattıklarıher türlü zulüm ve tecavüze kararlı bir şekilde son verilmesini emretti. Aksi takdirde kendilerini savunmaları için Müslüman halka silah dağıtmak zorunda kalacağını sözlerine ekledi. Albay Torkom gücenmiş bir eda ile tüm Ermeni halkının hiç de böyle olmadığını, birkaç uğursuz yağmacının hareketlerinin bütün millete mal edilmemesi gerektiğini, bütün bir milletin onurunun zedelenmesine hizmet edemeyeceğini söyledi. Birlik komutanları, Ordu Komutanından disiplin kanununun, Divan-ı Harbin ve ölüm cezalarının yürürlüğe konulmasını istediler. Ordu komutanı, ölüm cezalarının yürürlüğe girmesinin kendi yetkisi dahilinde olmadığını, fakat disiplin kanununun uygulanmasıkonusunda yazılı teklifte bulunulduğunu söyledi. Katillerin bulunup bulunmadığını bilmiyorum. Ocak ayının sonunda, eğer yanılmıyorsam ayın 25 inde Albay Torkom garnizon birliklerine dua töreni ve 21 pare top atışı da yapılan bir geçit resmi düzenletti. O, bunu, garnizonun moralini artırmak ve şehir sakinlerine garnizonun gücünü göstermek ihtiyacı olarak izah etmişti. Ordu Komutanı General Odişelidze'nin de hazır bulunduğu geçit resminde, Albay Torkom elindeki not kâğıtlarından, bizim bilmediğimiz için hiçbir şey anlamadığımız, Ermenice bir konuşma yaptı. Sonradan anlaşıldı ki, bu konuşmasında Albay Torkom, bana söylendiğine göre, Ermeni Otonomisini açıkça ilan etmiş. Kendisini de bu otonominin yönetici çarı olarak adlandırmış. Ordu Komutanı bunu öğrenince, Albay Torkom'u Erzurum'dan uzaklaştırdı. Bundan biz, iktidarın her ne olursa olsun, Ermeni istiklâli fikrine izin vermediğini anlamıştık. Pek çok kez Ermeni idarecilerin, Ordu Komutanlığı Karargâhındaki makamlardan, Erzurum ve civarındaki bütün depolardan ve cephede Ermeniler tarafından Rus Ordusundan alınan malzemelerin tamamıyla Ermenilerin mülkiyetine devredilmediğine, sadece geçici olarak verildiğine, henüz diğer birliklerin bulunmaması sebebiyle korunması ve muhafazası için onların idaresine verildiğine dair uyarılar aldığını işitmiştim. Bu olaylarla eş zamanlı olarak, Erzincan'da, Ermenilerin sivil Türk halkı her türlü vahşetle katlettiklerine ve daha sonra Erzincan'a taarruz eden Türk birliklerinden kaçtıklarına dair söylentiler kulağımıza geldi. Ordu Komutanlığının elde ettiği bilgilere ve Erzincan'dan gelen Rus subaylarının anlattıklarına göre, 800 kadar Türk katledilmiş. Ermenilerden ise Türklerin kendilerini korumak üzere karşı koymalarısırasında sadece bir kişi ölmüştü. Erzurum yakınlarındaki Ilıca köyünde de silahsız sivil halkın katledildiği anlaşılmıştı. 7 Şubat günü öğleden sonra sokaklarda polislerin ve askerlerin Türk erkeklerini toplayarak gruplar halinde bir yerlere sevk ettikleri dikkatimi çekti. Sorularıma, bu kişilerin demiryolunda biriken karlarıtemizleme işi için toplandığı cevabını verdiler. Yaklaşık saat 15.00'te Rus topçu subaylarından biri-Teğmen Lipskiy-, telefon açarak, Ermeni askerlerin, sokaktan altı Türk erkeğini yakaladıklarını, onları Alay kışlasındaki avlunun bir köşesinde sorguladıklarını, dövdüklerini ve bu olayın muhtemelen cinayetle sonuçlanacağını rapor etti. Teğmen bu Tüklere yardım edememiş. Zira, Ermeni askerler, Türkleri kurtarmaya yeltendiği için, Teğmeni silahla tehdit etmişler. Orada bulunan bir Ermeni subayı da askerlere karşı koymayı reddetmiş. Derhâl, dairemin yakınındaki üç Rus subayı yanıma aldım ve tutsak Türkleri kurtarmak için yola koyuldum. Kışlanın yakınlarında, telefonla bana rapor veren Teğmen ve sokakta Ermeniler tarafından yakalanan bir Türk tanıdığını aramakta olan Erzurum Belediye BaşkanıStavrovskiy karşıladılar. Askerlerin silahla kışlanın avlusuna girmelerine engel olduklarınısöylediler. Biraz daha ilerledik. Kışlaya yaklaştığımızda, 12 kadar Türk'ün korku ve dehşete kapılmış bir hâlde avlu kapısından çıkarak kaçıştıklarını gördük. İçlerinden birini tutmayı başardık, fakat tercüman olmadığı için olanı biteni soruşturamadık. Bir engelle karşılaşmadan, kışla avlusuna girdim. Askerlerden, sokaktan toplanan masum kişilerin nerede bulunduklarını göstermelerini istedim. Kışlada halktan hiç kimsenin bulunmadığı cevabını verdiler. Kışla binalarında arama yapmaya başladım. Kışla hamamına kilitlenmiş, korku ve dehşet
içindeki 70'ten fazla Türk'ü buldum. Vakit geçirmeksizin kısa bir soruşturma yaptım. Hemen herkesin elebaşı olarak işaret ettiği altıaskeri tutukladım. Alıkonulan Türklerin tamamını ise serbest bıraktım. Burada, kışlanın yanı başında, evlerden birinin çatısında aynıgün kimliği belirsiz Ermeni bir asker tarafından açılan tüfek atışıyla sebepsiz yere zavallı, hasta, sivil bir kişinin öldürüldüğünü öğrendim. Ne yazık ki, bu olanlarla ilgili olarak ve tarafımdan kurtarılan sivillerin isimlerinin de bulunduğu tutanak, Erzurum'un 12 Mart'ta Türk Birlikleri tarafından alınışı sırasında Topçu Komutanlığının diğer evraklarıyla birlikte kayboldu. O gün, orada bulunan, zorla tutulan sivillerden sorularak bu olay aydınlatılabilir. Zira, ben hâlâ, her gün, şehrin sokaklarında, her karşılaşmamızda hayatlarını kurtardığım için minnet ve şükranlarını ifade eden insanlara rastlıyorum. Onları Başkan Stavrovski'nin yanında kâtip olarak çalışmış tercüman Ali Bey Pepenov da tanır. Zira o, o sırada tutanak için onların listesini tanzim etmişti. Soruşturma, Piyade Birliklerinden Topçu Alayının emrine verilmişolan Ermeni Yedek Subay Karagadayev'in bu mesele ile ilgisi olduğunu gösterdi. Karagadayev, serbest bırakılan Türklerin ifadelerine göre, onların üzerlerinin aranması işine elebaşılık yapmışve askerler tarafından alınan bazı eşyalara da el koymuştur. Karagadeyev o sırada tutuklandı ve mahkeme gününe kadar hapse atıldı. Akşamleyin bölge komiseri Bay Glotov ve yardımcısı Bay Stavrovski'nin de hazır bulunduğu bir ortamda, her şey Ordu Komutanı'na rapor edilmişti. Aynı gün şehirde Ermeniler tarafından birkaç tek tük cinayet işlenmiş ve pazarlardan birinde yangın çıkarılmıştı. Genel olarak bu dönemde şehrin farklı mahallelerinden ve çevreden, Ermeniler tarafından silahsız, sivil Türk vatandaşlarının tek tek katledildiğine dair haberler geliyordu. Tafta10İstihkâmıyakınlarında, bir Türk'ü öldürmüş olan Ermeni askeri, benim emrim üzerine tutuklanarak Merkez Komutanı'na teslim edildi. Türkler, çalışmaya gönderilen Türklerin pek çoğunun geri dönmediklerini, ortadan kaybolduklarını söylüyorlardı. Şehir yönetimi, bunları Ordu Komutanına rapor ediyordu. Ermeniler tarafından zorla tutulan Türklerin tarafımdan kurtarılmasından bir gün sonra biz, üst subaylar; Topçu Komutanı, ben, Topçu Komutanlığı Seferberlik Şube Müdürü, Ordu Komutanına, 10Erzurum merkeze bağlı Dumlu bucağının bir köyü. Bugünkü adı Gökçeyamaç'tır.

Erzurum Müstahkem Mevki topçularının tamamının Erzurum'dan ayrılmasına müsaade etmesi isteğimizi içeren bir rapor sunduk. Zira, muharip olarak burada hiçbir fayda sağlayamıyorduk. Lüzumlu da değildik. Ermenilerin vahşetlerini engellemeye gücümüz yoktu. Ermenilerin zulümlerinin, kendi isimlerimizle gizlenmesini bir saniye olsun, hiç mi hiç istemiyorduk. Ordu Komutanından, Türk Ordu Komutanı Vehip Paşa'nın11şifreli telgrafla, birliklerine Erzincan'ı almalarını, Ruslar tarafından savaş hukuku gereği işgal edilen topraklarda Rus birlikleriyle temas sağlanıncaya kadar ilerlemeleri emrini verdiğini, Ermenilerin bu bölgelerde sivil Türk halka vahşet ve katliam uyguladığı konusunda kendisini bilgilendirdiğini öğrendik. Bu ilerleyiş üzerine Güney Kafkasya Komiserliği, Türkiye'ye barışimzalama teklifinde bulundu. Şifreli telgrafla Türk Ordu Komutanından, kendisinin ve ordusunun büyük bir memnuniyetle barış teklifini kabul ettiklerini, fakat bu meselenin çözümünün, Güney Kafkasya Komiserliğinin önerisini arz ettiği Türk Hükûmetinin kararına bağlı olduğuna dair bir cevap alındı. Bizim ricamız üzerine Ordu Komutanı, Komiserlik Başkanı Bay Gegeçkori ve Başkomutan General Lebedinski ile bir telgraf görüşmesi yaptı. Onlar tarafından verilen cevapta; Ermeniler arasında düzenin tesisi için Erzuruma Doktor Zavriyev ve Antranik'in gönderildiği, Ermeni Ulusal Konseyine vakit geçirmeksizin meydana gelen münasebetsizliklere son verilmesini ayrıca Konseyin bu talebi yerine getirmek için gücünün olduğuna dair bir ültimatom gönderildiğini; nihai emrin Türk Hükûmetinden barış konusunda cevap alınmasınımüteakip verileceği, o zamana kadar bizim Erzurum'da kalmamız gerektiği bildirilmişti. Sonuç olarak onlar tarafından: "Size ve tüm subaylarınıza göstermiş olduğunuz genel kahramanlıktan ötürü en 11Vehip (Kaçi), 1877'de Yanya'da doğdu. 1897 yılında Harp Okulu'ndan, 1900 yılında da Harp Akademisi'nden mezun oldu. İlk görev yeri Yemen'di, daha sonra Diyarbakır Tümenine verildi. 1907 yılında Erzincan'daki 4 ncü Ordu Karargâhına tayin edildi. 1909 yılında önce Harbiye Nezaretine, ardından Harp Okulu ve Kuleli Askerî Lisesi'ne Askerî Okullar Komutanı olarak atandı. Balkan Savaşında, Yanya Müstahkem Mevki Komutanlığı; Hicaz Cephesinde, 22 nci Hicaz Tümen Komutanlığıyaptı. Hicaz Vali ve Komutanlığı görevine atandı. Birinci Dünya Savaşında,Çanakkale Cephesinde, Güney Grubu Komutanlığı yaptı. Şubat 1916 - Haziran 1918 yılları arasında Doğu Cephesinde, 3 ncü Ordu Komutanlığı görevinde bulundu. 9 Haziran - 9 Eylül 1918 tarihleri arasında Doğu Ordular Grup Komutanlığı yaptı. 18 Ekim 1923'te ordu ile ilişiği kesildi ve emekliye ayrıldı. 13 Haziran 1940 yılında vefat etti. Türk Harp Tarihi Derslerinde Adı Geçen Komutanlar, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul 1983, s. 315-322.

Devamı için:

ERMENİ DAVASINDA BİRİNCİ ELDEN TANIK-2

http://ahmetdursun374.blogcu.com/9612691/

ERMENİ DAVASINDA BİRİNCİ ELDEN TANIK-3

http://ahmetdursun374.blogcu.com/9613021/

ERMENİ DAVASINDA BİRİNCİ ELDEN TANIK-4

http://ahmetdursun374.blogcu.com/9613251/

ERMENİ DAVASINDA BİRİNCİ ELDEN TANIK-5

http://ahmetdursun374.blogcu.com/9613651/

ERMENİ DAVASINDA BİRİNCİ ELDEN TANIK-6

http://ahmetdursun374.blogcu.com/9613741/



--
http://ahmetdursun374.blogcu.com/
Bilginin arşivlendiği yer.
__._,_.___

Sema Karaoglu, Founder               Meltem Birkegren, Director
www.DofA.org
www.wearetheturks.org

Daughters of Atat�rk is proud to promote Turkish Heritage across the globe. Mustafa Kemal Atat�rk shaped the legacy we proudly inherited.
His integrity and dynamism and vision constantly inspires us. We are thankful to him for walking the untrodden path, achieving the unimaginable dream, living the eternal vision. We are the Turks, we are the future of Turkey.




Your email settings: Individual Email|Traditional
Change settings via the Web (Yahoo! ID required)
Change settings via email: Switch delivery to Daily Digest | Switch to Fully Featured
Visit Your Group | Yahoo! Groups Terms of Use | Unsubscribe

__,_._,___

Hiç yorum yok: